Yorucu çalışmalarının ardından dinlenmek için Küba’yı seçen Sevil Uyar, eşi Levent Kılıç ile gittikleri bir haftalık Küba gezisinde yaşadıklarını kaleme aldı.
Katıldığı güzellik yarışmalarında aldığı dereceler ile bir anda adından bahsettiren Sevil Uyar, sonraki yıllarda tiyatro sahnesinde, rol aldığı diziler ve oynadığı filmler ile sinemada adından sıkça bahsettirmesini bildi.. Öyle ki önümüzdeki ay başrolünü oynadığı üç film birden vizyona girecek…
İşte Sevil Uyar’ın kaleminden Küba gezisi…
Küba’daki, 1960 lardan kalma hayatı, 5 yıldızlı otellerde kalarak değil, bir kübalı ailenin yanında onlarla bir fiil hayatı yaşayarak, gözlemlemek ve sizlere aktarmak; Küba hakkında yazılmış yorumlardan sizi kurtarıp, farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacak.
Buradaki hayatı birebir yaşamamıza fırsat veren ve bize 24 saat rehberlik yapan dostumuz Vlademir’e anlattıklarından, yaptığı yorumlardan, farklı bir pencereden Küba yı gösterdiği için ne kadar minnet duysak azdır.
Gelelim maceramıza, İstanbul’dan Paris’e, Paris’ten Küba’ya beklemeler ve aktarmalarla yaklaşık 16 saatte vardığımızda, havaalanında başlamıştı zamanda geriye yolculuk. Sonunda 1960 ların dünyasına ayak basmıştık.
Anlatımlarımda Vlademir’den sıkça bahsedeceğimden onun hakkında bilgi vermenin, bize aktardıkları açısından ne kadar değerli olduğunu, kim olduğunu öğrenince sizde hak vereceksiniz.
Vlademir’in babası, Fidel Castro’nun devrim için ilk hareketi başlattığı grupta yani; Fidel Castro’nun yakın dostlarındanmış. Devrim hareketini beraber planlayıp, beraber harekete geçirmişler.
Beraber yakalanıp, beraber hapse atılmışlar. Yani tarihi bir fiil beraber yazmışlar. Belki de kimseden duyamayacağımız, kimsenin bilmediği konuşmaları, babasından bize aktaran Vlademir, devrim müzesini gezerken; tek tek fotoğraflarla, isimlerle anlattığında, eminim ki onlarca kitabın bize bu devrim hakkında veremeyeceği bilgiyi, kafamıza kazımış olmakla beraber, bu güzel duyguyu da hissettirmiş oldu…
İşin özü ilk gezilecek yerlerden biri Devrim Müzesi’dir. Sonrasında Che’nin karargahı olan kale ve bulunduğu tepe. Che nin bir zamanlar yaşamış olduğu evi yani şimdi artık müzesi… CHE nin neden burayı seçtiğine kadar o kadar ayrıntılı detay var ki, size tarihte bir yolculuk sunuyor.
Küba gezilerimizi tatlandıran Havana’ nın 1960 model arabalarıyla şehir turları, Old City’ de sokak aralarında kahve molalarıyla, üstad Ernest Hemingway’in tabiriyle Havana’nın en iyi mojitosunu yapan yerde canlı latin müziği eşliğinde mojito keyfi . “Puro olmazsa olmazlardan” Hafızanıza o kadar güzel kareler işleniyor ki yıllar sonra bile aklınıza geldiğinde yüzünüzde tebessüm yaratacağından ağzınızda o puro tadını ve mojito tadını hissedeceğinizden eminim.
Havana’da her yer 1960’lardan fırlamış sahne havası var, size de bir rol vermiş gibi. Belki figüran belki de başrol. O coşkuyla ordan oraya koşturacağınız, kendinizi kaybedeceğiniz bir yer. Vlademir olmasa inanın sokak aralarında kaybolmanın en tat vereceği şehirlerden biri. Tabii ki rehberimiz bizi uyandırıp şehirdeki mutlaka gidilecek yerlere bizi sürüklüyor adeta.
Uyandırma sözcüğünü kullandım çünkü bu sahnenin içinde kesinlikle başrol olduğuna emin olduğumuz kişinin büstünü görünce, kendimize gelip bizim yüce tarihimiz ve verdiğimiz savaşlar gözümüzün önünde canlanıverdi.
Tabii ki bu kişi YÜCE ÖNDER MUSTAFA KEMAL ATATÜRK ten başkası değildi. Fidel Castro’nun da dediği gibi,
izindeyiz ATAM…
Bu gurur dolu andan sonra ki durağımız tütün fabrikası. Meşhur Küba purolarının üretildiği yerler. Birebir üretim yapan fabrikada bir tur aslında, tütünün nasıl üretildiği, saklandığı, seçildiği, nasıl puro haline geldiği anlatılıyor. Merakınız varsa çok detaylı bilgiler veriyolar. Bizimde merakımız olduğundan bununla yetinmedik, atladık tütünlerin üretildiği yere gidip ‘VINALES’, fabrika için tütün üreten çiftliğe konuk olduk. Puro sardık, bizim için özel puro sarıldı.
Sonrasında kendimizi Rom fabrikasın da bulduk. Bu anlattıklarım tabii ki günlere yayıldı. Burada Purodan sonra Kübalıların yerli içkisi Rom’un yani HAVANA CLUB un nasıl yapıldığının işlemlerini takip ettik. Sokaklarda kaybolduk nerde müzik duyduysak oraya yöneldik, dünya nın birçok ülkesinden kübaya gelen ünlülerin kaldığı hotel Nacional de cuba da” cabaret parısıen” adlı Kübalı kadınların birbirinden renkli kostümler içinde , latin,afrika, müzikleri eşliğinde dans ettikleri renkli showları izledik.Geceleri Latin dans clublerinde latin dansın tadını çıkardık.
Sonunda yorgun argın eve attık kendimizi.Eve geldiğimizde kafamız hep soru işaretleriyle doluydu,çünkü anlatılan hayat yaşanılan hayat değildi. Burada bir savaş vardı,tabiiki de bütün her yerde yaşam mücadelesi var, olmalı da.Belki buradaki yasam mücadelesi farklı geldi bize….
Biraz da yanında kaldığımız aileden bahsetmek istiyorum; biri elektronik mühendisi, eşi de psikolog iki erkek çocukları olan güler yüzlu sempatik ve eğlenceli bir aile. Bir kahvaltı tutkunu olan biz her sabah kahvaltı yapmadan çıkmadık sehir turuna, Türk mutfağının eşsiz kahvaltısı gibi bol olmasada yemekleri lezzetliydi, kahvaltıları da cidden…
Aileden birkaç yemek tarifi öğrendik. Mutfaklarında birlikte yaptık. Yemeklerin yanında cips ya da patates kızartması olarak hazırladıkları kıtır kıtır, harika bir bitkinin, patates cipsi kadar tad verdiğini öğrendim bu bitkinin adı malanga, cok lezzetliydi.Butun bıtkılerı organik kimyasal tarım ilaçları olmadan yetişiyorlar . Anadilleri İspanyolca İngilizce cok bilen yok,Para birimleri de peso turistler cuc kullanıyor. Küba ya ilk uçaktan indigimde yeni yerler görmeyi, yeni insanlarla tanışmayı ve tarihi keşfetmeyi düşündüğümde cok heyecanlanmıştım. Ben Küba’ya bir turist olarak gitmek yerine orayı yasamayı istedim ee çok meraklı bir kişiliğim olması beni bu ülkeye getirmeyi teşvik etti. İyi ki gelmişiz.
Gelelim rehberimize Vlademir; eski gazeteci ve rehber cok eğlenceli biri, eşi doktor (hepatitB, aıds, gibi hastalıkların istatisliklerini ülke genelinde inceleyen) ayda 60 TL kazanıyor. şaka değil doğru. Anlatıldığı gibi 2 kg et, 1 ay yetecek yumurta, kişi başı tavuk verilmiyor, Devletin verdikleri anca bir hafta yetiyormuş sonrası ise muamma. İnanması güç tabii.. Kızlarıysa lise öğrencisi, koyu rock müzik hayranı benim üzerimdeki rocker tişörtü cok beğendiğini söylemesi benim için küçük bir şeyin onun için ne kadar farklı olduğunu hissettirdi ona hediye ettiğim de gözlerinin parıldaması görülmeye değerdi. Küba nın pahalı olmasından dolayı eğlence ve yemek yerlerine gidememeleri de benim için can sıkıcıydı mümkün olduğu kadar ben ve eşim ailesini de gittiğimiz yerlere götürdük…
Annesine makyaj malzemeleri,sabunlar ve peştamel hediye ettiğimizde ilk defa görüyormuş gibi sevinmeleri, beni çok üzdü, içim burkuldu… ihtiyaçları vardı daha fazlasına işte elimden fazlası gelseydi onları mutlu etmek isterdim ama ben ve eşim şahsen burada bir yasam mücadelesinin olduğunu gördük bu zaman yolculugumuzda ben kendimi uzaydan gelmiş gibi hissettim ağlamalımıydım? Gülmelimiydim? bilemedim ama farklı bi duygu arasında kaldım hersey buradaki eğlencelerden ibaret değildi bizim görüp yaşadıklarımız hayatın taaa kendisydi küba lı ailenin ayakta kalma mücadelesi…
Yönetim biçiminin farklı olduğu bu ülkede; Küba’lılar Fidel Castro ve Che Ernesto Guevara yı nasıl çok sevdiklerini merakla dinledik fakat bir o kadar da mutsuz olduklarını yüreklerinin derinliklerinde hissettik onlara bu hayat azdı bence… çok şeyler yazılabilir bu konu hakkında ama ”KÜBALILARIN’’ orada söylediği bir cümleyle bitirmek istiyorum yazımı,gerisini merak edenler mutlaka gitmeli bu zaman yolculuğuna derim…
“Fidel kesinlikle iyi bir devrimci ,
ama kesinlikle iyi bir politikacı değil…”!