“Kayıp Şehir” dizisinin İrfan’ı İlker Kaleli,hayatının Londra’dan İstanbul’a uzanan sürecini InStyle dergisine anlattı.
28 yaşındaki İlker Kaleli’nin InStyle dergisine verdiği röportajı paylaşıyoruz;
Size neler ilham kaynağı olur?
– Her şey olabilir. Hiç tanımadığım, sokakta gördüğüm bir insan veya çok iyi tanıdığım bir insanın farkında olmadan attığı bir bakış… Düşünmediğim bir anda karşıma çıkmış olması önemli.
Mesela en son, yolda çok iyi bildiğim bir şarkının daha önce hiç fark etmediğim bir notasını duydum, kendi kendime, “Bazen bir nota bile insanı ağlatabilir” dedim.
Ağladınız mı?
– Hayır, ağlamadım ama kendimde o potansiyeli sezdim.
Peki siz nelere ilham kaynağı olabilirsiniz, hiç düşündünüz mü?
– Düşünmedim aslında ama kız kardeşime oluyorumdur. Beni ben olduğum için seven insanlar için bir ilham kaynağı sayılabilirim.
“Kayıp Şehir”le birlikte yüzünüze aşina olsak da, Londra’ya uzanan bir oyunculuk serüveniniz var. Biraz bu süreçten söz eder misiniz?
– Oyunculuğun çok başında olduğumu düşünüyorum hep. Bir şekilde her zaman başındaymış gibi de kalmaya çalışıyorum.
Londra’ya giderken de bunu tekrar ediyorum kendime, Türkiye’de oyunculuğa başladığımda da böyle düşünüyordum. Umarım yaşım ilerlediğinde, 40 yıldır oyunculuk yapıyor olsam da bu hissiyatı içimde taşıyor olurum.
Londra’da LAMDA’ya kabul edildiniz, peki ya sonrası nasıl gelişti?
– LAMDA’ya (The London Academy of Music and Dramatic Art) kabul edildiğimi öğrendiğim an çok mutlu oldum. Bu başarı sadece oyunculukla ilgili değil; hayat anlamında da önem taşıyordu.
Anlatırken bile hâlâ heyecanını yaşadığım, unutulmaz bir anıdır hayatımda. Daha sonra LAMDA’da, Londra’da yaşadıklarım da paha biçilemez.
Sırf kendi oyunlarımda değil, izlediğim oyunlarda da aklımda yer eden birçok an ve sahne var. Bu tarz tecrübelerin insanı bir şekilde zenginleştirdiğini ve algısını açtığını düşünüyorum.
Evet, kendi stilini oluşturmak oyunculukta çok önemli bir şey ama yeri geldiğinde bu kabuğu kırmak ve buna cesaret edebilmek de çok önemli.
İstanbul mu, Londra mı daha cazip geliyor size?
– İstanbul’la gel-gitli bir ilişkimiz var. Bu şehir beni zamanında çok boğup kendimi kaybetmeme sebebiyet veren ama sonrasında da kendimi bulduğum yer oldu. Londra’ya gittiğimde, İstanbul’a dışarıdan bakmakla, içinde yaşamak arasında çok büyük fark olduğunu anladım.
İstanbullu olmak, bana yurtdışında çok büyük avantaj sağladı. İstanbul kendi içinde çok fazla hayat barındıran, etnik kökenler anlamında çok kültürlü bir yer. İçinde büyümüş olmanın insana çok şey öğrettiğini Londra’ya gidince fark ettim.
İnsanlar yurtdışında gayet belirli bir düzen içinde, çok çeşitli ve renkli hayatlar yaşıyorlar ama çok yıpranmıyorlar.
Biz İstanbul’da çok yıpranmışız, ölmüşüz de ağlayanımız yok. İstanbul çirkinlikle güzelliğin bir arada yaşandığı nadir şehirlerden ama kesinlikle çok karizmatik.
Londra modanın yeni başkenti. Siz modaya ne kadar yakından bakıyorsunuz?
– Modayı takip etmiyorum ama AllSaints’i takip ediyor ve seviyorum.
Dünden bugüne stilinizden söz edebilir misiniz?
– Kıyafetlerim genelde görüntüden ziyade ruh halimle alakalı oluyor. Zaten insana bir şeyin yakışıp yakışmadığının o anki ruh haliyle alakalı olduğunu düşünüyorum.
Giydiğin şey belki tezgahta, askıda güzel duruyor ama o sen misin değil misin? Seni ne kadar yansıtıyor? Bunlar önemli detaylar. Seçtiklerinin seninle ya kontrast ya da uyum içinde olması lazım. Ben kıyafetlerin benim önüme geçmesini sevmiyorum. Daha nötr, daha pastel parçalar tercih ediyorum.
Giyim konusunda bir kadında ne hoşunuza gider ve ne gitmez?
– Genelde ben kadınların topuklu ayakkabı giymesini sevmem. Birlikte olduğum kız arkadaşlarıma “Topuklu ayakkabı giyme” demişliğim de vardır. Çoğu kadının topukluyu taşıyamadığını düşünüyorum.
Bir kadına yüksek ökçeleri çok nadir ve hatta binde bir yakıştırıyorum, o da sadece gece… Kadınlar kendilerini yansıtmayan, kendilerini olduğundan farklı gösteren şeyleri giydiği zaman hoşuma gitmiyor. Makyaj için de aynı şey geçerli, mümkünse makyajsız olsunlar.
Peki bir kadında aradığınız ilk özellikler neler?
– Çok göreceli, çok boyutlu bir konu bu. Tabii ki bir fiziksel güzellik vardır ama bu benim hayatımda ilk sırada değil, hiçbir zaman da olmadı. Gözünde ya da elektriğinde onun ruhunu görüyorsam veya kendinden emin bir kadınsa, güzeldir benim için.
Fiziksel olarak birçok insana göre güzel değildir belki ama beni ona çeken şeyin derinlik, karizma, ruh olduğunu anlamışımdır.
Peki aşık olduğunuzu nasıl fark edersiniz?
– Artık başka bir şey düşünememeye başlamışsam, “Eyvah ben aşık oldum” derim. Aşkı nasıl yaşayacağım, biraz partnerime de bağlı.
Açıkçası aşkı kendi içimde tutkulu yaşarım: Kaptırırım, sonra dönerim, sonra tekrar kaptırırım.